Blog

Devamını Oku

İzmler: Kimliğimizin Hapishaneleri

<blockquote> <div style="margin-left: 40px;"><span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">“İzmler idrakimize giydirilen deli gömlekleridir.”</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">                                                                   Cemil Meriç</span></span></span></div> </blockquote> <div style="text-align: justify;"><span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"></span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">   Hayatımızın her yerinde, bulunabilen her kelimenin sonuna sürekli “izm” koyuyoruz. Bu şekilde biz de artık birer “ist” olabiliyoruz. En çok izm kimde, en kaliteli ist kim yarışı içindeyiz adeta. Adlar, fikirler, davranışlardan önce, tabiri caizse “Necisin sen?” sorusuna cevap arıyoruz karşılaştığımız herkeste. İzmlere gidiyoruz, istleri buluyoruz. O da ne? E olmaz ama o karşı izmin isti. Neyse artık biraz daha bekleyelim bizim mahallenin istini bulmak için.</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"></span></span></span><br /> <span style="font-size:18px;"><strong><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">Kimlik Nedir?</span></span></strong></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">   Kimliğimizi biz mi yaratırız yoksa doğduğumuz anda belli midir? Bu soru cevabı “ikisi de” olan bir soru olarak hayatımızda yer alır. Nerede doğduğumuz, cinsiyetimiz, ten rengimiz, sahip olduğumuz genetik hastalıklar ve daha birçok özelliğin hiçbirini biz seçmeyiz. Dünyaya geliriz ve böyleyizdir. Zaman içerisinde toplum bize, bu özellikleri sahiplenmemiz gerektiğini ve bizim bunlardan ibaret olduğumuzu dayatır zaman zaman. Toplum, seçimlerimizi hiçe saysa da kimliğimizin bir parçası da tamamen bizim seçimlerimizle oluşur. Dahil olduğumuz gruplar bizim kimliğimizin çok önemli bir parçasını oluşturur. Seçtiğimiz ve seçemediğimiz her özellik toplanarak bize kim olabileceğimize dair bir havuz sunar ve biz bunların içerisinden seçtiklerimizi alır benlik tanımımıza koyarız. Bu da “Ben kimim?” sorusunun cevabını verir.</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"></span></span></span><br /> <span style="font-size:18px;"><strong><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">İçimizdeki Canavarlar</span></span></strong></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">   Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler kitabında, kitabın adında da olduğu gibi bizi oluşturan kimliklerin ne kadar ölümcül derecede tehlikeli birer canavara dönüşebileceğinden bahsediyor. Kimliklerimiz, aynı zamanda bizim aidiyetlerimizdir. Toplum, bizi aidiyetlerimizle sınırlarını çizdiği dar hücrelere kapatır. Bizi yine özgür bırakabilmek, o hücreye koyanların elindedir fakat bunu yapmazlar çünkü kendilerine de bu şekilde yapılmıştır ve öğrendiklerinden fazlasını yapmaya çabalamazlar. O küçük hücrede kimliklerimizle o kadar çok zaman geçiririz ki biz de kendimizi onlar üzerinden katı bir şekilde tanımlarız. Bu da kimliklerimiz ve biz arasındaki bağı güçlendirir. Bu güçlü bağ bize tek bir seçenek bırakır; kimliklerimizi ölümcül bir canavara çevirmek pahasına da olsa onları korumak. Kişi için kimlikleri her zaman eşit düzeyde ön planda değildir. Ne zaman ki bir kimliğimiz aşağılandı, değersizleştirildi veya bunun üzerinden saldırıya uğradık; o kimliğimizi ön plana çıkartırız ve kendimizi birincil olarak o kimlik üzerinden değerlendirmeye başlarız. Bu ön plana çıkan ve çıkışı, tehlikede olduğu için olan kimlik de karşısına gelecek her türlü kimlik ve bu kimliklerin sahibi olan kişiyi yok etmeye hazırdır. Aşağılanan her kimlik ölümcül olabilir.</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"></span></span></span><br /> <span style="font-size:18px;"><strong><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">Her Şeye Rağmen Kimlik Edinmek</span></span></strong></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">   Her ne kadar ölümcül olabilecek olsalar da aynı anda kimliklerin kişinin aidiyetleri oluşu, kişileri onlara daha da bağlı tutar. Ne kadar çok kimlik, o kadar çok tehlike tehdidi olsa da kişiler kim olduklarını net kalıplarla tanımlayabilmeyi çok önemserler. Sahip oldukları özellikleri kategorize edip; bu kimliklerden daha fazlasına sahip olmak isterler. Çünkü bu, kişiyi birçok kafa karışıklığından ve kendini tanımanın virajlı yollarından kurtarır. Kendine kim olduğunu sorduğunda detayına girmeden sadece kimlik sıfatlarını sayabilmek kişilere çok büyük bir rahatlık gibi gelir. Özellikle ergenlik çağındaki bireyler, kendi kimliklerini oluşturma aşamasında kimlik edinimini genellikle gruplara dahil olarak yaparlar. Bunu yapanlar tabii ki sadece ergenlik dönemindeki bireyler değildir, her yaş grubundan kişinin bu yolu sıklıkla tercih ettiğine tanık olabiliriz. Gruplar üzerinden kimlik edinimi yapmak, kişinin kendine dair sıfatlar edinebilmesinin çok daha uğraşsız bir yoludur. Grupların sınırları bellidir, normları vardır, dahil olan biri isen sahip olman gereken bütün özellikler nettir. Soru işareti bırakmaz. Böylece çok daha uğraşsız bir aidiyet edinilmiş olur. Hem de gruplara dahil olmanın kimlik tehdidi açısından çok daha fazla risk içermesine rağmen bu kolaylık ve netlik ile kimlik edinebilme fırsatı kişiyi kendine çeker.</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"></span></span></span><br /> <span style="font-size:18px;"><strong><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">Dahil Olunan Grubun Kusursuzluğu</span></span></strong></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">   Hepimiz içinde bulunduğumuz grubun en doğru grup olduğuna inanırız. Kendi dahil olduğumuz grubun üyelerinin veya doğrudan grubun, konu ayırmaksızın zafer elde etmesini isteriz. Ait olduğumuz ve benliğimizi tanımladığımız grupların önde olması bizim için çok önemlidir. Henri Tajfel ve arkadaşları bir grup oluşması ve bu grubun aidiyet oluşturması için gereken minimal koşulları belirlemek için “Minimal Grup Paradigması” deneyini gerçekleştirmişlerdir. Bu deneyde araştırmacılar tamamen rastgele seçim yöntemiyle gruplar oluşturmuştur. Daha önceden de birbirini hiç tanımayan bireyler gerçek olmadığını bildikleri parayı kişilere dağıtmaları istendiğinde ne kadar adil olma çabasına girseler de dahil oldukları gruptaki kişilere biraz daha fazla para vermişlerdir. Bu deneyle birlikte; ne koşullarda oluşmuş olursa olsun ‘dahil olduğum grubu kayırmalıyım’ düşüncemiz deneysel bir şekilde de kanıtlanmıştır.</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"></span></span></span><br /> <span style="font-size:18px;"><strong><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">İzmlerin Hapsindeyiz</span></span></strong></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">   İzmler benliğimizi oluştururken dahil olabileceğimiz gruplar içerisinde en “adı olan” ve sınırları belli olup bilinenleridir. Bu yüzden birer izm çatısı altına girmek kişilere kimlik ediniminde en kestirme yolu sunar. Fakat bu kadar sınırı belli olan ve kişilere bu kadar net kimlikler sağlayan izmler öldürücü olmak konusunda rakipsizdirler. Bir kimliğin, aidiyeti bu denli güçlü kılıp öldürücülüğünün az olmasını beklemek hata olur. İzmler bize “doğru budur, yanlış budur, yapılması gereken buradadır” der. Birnevi izmler kişiyi karanlık bir odaya koyar. Kişi odadaki eşyaların yerlerini, kolonları, duvarları karanlıkta gözünün alıştığı kadarıyla görür. Dışarıdan biri gelip bir yere ışık tuttuğunda oradaki kusurları gösterdiğinde ise gözü izm karanlığına alışmış kişinin gözünü alır o ışık. Sinirlenir, kızar, ışığı kapattırır, en olmadı kendisi gözlerini sımsıkı kapatır ve yine gözünün alıştığı karanlık odada, gördüğü kadarıyla yetinmeye devam eder. Yani izm; kişiyi nereye koyduysa, ışığı ne kadar açtıysa kişi orada yaşamaya mecbur kalır.</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">   Ezber cümleler, alışılmış savunmalar, kalıplaşmış mantık yürütmeler, hiçbiri farklılaşmayan görüşler ve daha birçok aynılıkla oluşur izmler. Bireysel görüşlerin, farklılıkların varlığı hiçe sayılıp aynı cümlelerin hep bir ağızdan söylendiği birer topluluk olarak var olan izmler, bir noktadan sonra da hazır bilgiyi sundukları kişilerin düşünme becerilerini köreltip kendilerine daha da bağımlı hale getirir.</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">İzmler genellikle ideal dünyayı sunduklarını iddia ederler. Kişileri, ist olunduğu takdirde ideal dünyanın kurulması için sonsuz emek harcamış ve artık vicdanı rahat bir şekilde yaşamayı hak eden kişiler olduğuna inandırırlar. Halbuki her izm ideal dünyasını kendi açısından ve kendi önemli gördüğü noktasından ele alarak kurar. Karşısında ne vardır, başka önemli noktalar nelerdir, diğer yandan baksak ne göreceklerdir… Bunları düşünmezler bile. İçinde bulunan kişilerin de bunları düşünmesini istemezler. Bunları düşünmek, bunları görmeye çabalamak izmin açığını bulma ihtimalidir. Bunu kişi de istemez. Bu kadar ait olunan izmin kusurunu bulmak korkunçtur. Dahil olunan izmin kusursuz olmadığını fark etmek izmin bir kişi daha azalmasına ve kişinin alıştığı ve güvende olduğunu düşündüğü o karanlık odadan çıkıp ucunu bucağını bilmediği fikir denizlerine açılmasına sebep olabilir. Bunun ne kadar korkutucu ve zor olduğunu, Esaretin Bedeli filmindeki karakterlerin hapishaneden çıkışları ile kişinin dahil olduğu izmin kusurları görmesi durumu eşleştirerek biraz daha somutlaştırabiliriz.</span></span></span><br /> <span style="font-size:11pt"><span style="line-height:107%"><span style="font-family:Calibri,sans-serif">   İzmler, ne kadar kolay kimlik edinmeyi sağlarlarsa sağlasınlar ve ne kadar günümüz dünyasının hakimi olurlarsa olsunlar her zaman kişilerin düşünsel yapılarına zarar verecek oluşumlar olacaklardır. Bireylerin her kelimesi ile dünyaya dair, hayatın içindeki her konuda kendilerinin oluşturduğu bir düşünce yapısının yerini hiçbir izm tutamayacaktır. Öznel fikirlerle ve farklılıklarla geliştirilebilecek bir dünyamız varken izmlerin esiri olan tek yönlü düşüncenin esiri olan bir dünya ve insanlar tamamen kendimizi ve geleceğin fikir yapısını harcamak olacaktır. İzmlerin üzerinde düşünen insanlar mümkündür, izmlerden öte güzel bir dünya böyle var olacaktır.</span></span></span></div>

Devamını Oku

The Umbrella Academy: Proje Çocuklar ve Süper Kahramanlar

<blockquote> <p><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Belki de ta kendisi olduğumuz tüm "proje çocuklar" gibi...</span></span></span></span></span></span></p> </blockquote> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; margin-top:28px; padding:0pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none"><br /> <br /> The Umbrella Academy ile Yazarlığını Gerard Way’in, çizerliğini Gabriel Ba’nın yaptığı ve Dark Horse Comics tarafından 2007 yılında yayımlanan bir çizgi roman serisi olarak tanıştık. Netfix bu güzel çizgi roman serisini </span></span></span></span></span></span><a href="https://youtu.be/44QZZnagYhc" style="text-decoration:none"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#4db2ec"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:underline"><span style="-webkit-text-decoration-skip:none"><span style="text-decoration-skip-ink:none">2019 yılında dizi uyarlaması şeklinde</span></span></span></span></span></span></span></span></a><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none"> bizlere sundu.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:0pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Peki bu seri sadece bir süper kahraman serisi mi yoksa anlatılan şey aslında bizim hikayelerimiz mi?</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-11.05pt 0pt 9.95pt 0pt"><span style="font-size:23.5pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">The Umbrella Academy ve Süper Karmaşaları</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:11.05pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Dünyanın farklı yerlerinde 43 kadının, 1 Ekim 1989 tarihinde, uyandıklarında hamile olmamalarına rağmen saat 12.00’de doğum yapmasıyla tüm olaylar başlıyor. Ünlü bilim insanı, mucit, iş insanı ve milyarder Sir Reginald Hargreeves bu çocuklardan 7 tanesini evlat ediniyor. Her biri bambaşka karakterlere ve süper güçlere sahip olan bu kardeşler, Sir Reginald Hargreeves’in ölüm haberi ile yeniden bir araya geliyorlar. Bu bir araya geliş ise The Umbrella Academy maceralarının yeniden başlamasını ateşleyen birleşme oluyor. Bu birleşmeden sonra hiçbir şey aynı ilerlemiyor tabii ki. Bizim kendilerine has tarzları olan süper kahraman takımımız dünyanın sonunun gelmesini yine kendilerine has bir tarzda engellemeye çalışıyor.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-9pt 0pt 12pt 0pt"><span style="font-size:18.5pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Süper Kahraman Takımı Projesi</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:9pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Diziyi izlerken olayların akışına kapılsak da tüm o aksiyonların arkasında çok büyük bir gaddarlık ve dram bizi bekliyor aslında. Mucizevi bir şekilde dünyaya gelen çocuklardan 7’sini evlat edinen Sir Reginald Hargreeves’in aslında hiç masum olmadığını anlamamız uzun sürmüyor. Çocukları evlat edinmesinden ölümüne kadar aslında her şeyi planlı yapan eksantrik milyarder, planının aşamalarını hazırlarken çocukları ve onların da birer insan olduğunu hiç düşünmeden bu planı yaptığını açıkça belli ediyor.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:0pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">  Olaya teker teker karakterler açısından yaklaşmak, sanırım biraz daha net anlamamızı sağlayacak.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-5.050000000000001pt 0pt 15.95pt 0pt"><span style="font-size:15pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Number 1</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:5.050000000000001pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Luther süper güçlü ve iri bir süper kahraman. Dizinin başında onu aydaki bir uzay istasyonunda astronot olarak görev yaparken görüyoruz. Luther ilerleyen yaşlarına kadar babasının yanından ayrılmayan tek kardeş. Hatta aydaki görevi de kendi tercih ettiği bir hayat değil. Babası onu görevlendirdiği için orada kalıyor. Sir Reginald’ın Luther üzerindeki etkisini bu noktada çok net fark edebiliyoruz. Yaşamı boyunca ne yapacağı ebeveyni tarafından söylenmiş ve kendi karar verme mekanizmasını oluşturamamış Luther ayda neden tek başına kalacağını dahi sorgulamadan kabul ediyor. Onun için yapması gereken şeyi babasının söylemiş olması fazlasıyla yeterli. İlerleyen bölümlerde aslında babasının bir hiç uğruna onu aya gönderdiğini öğrenen Luther tam anlamıyla bir boşluğa düşüyor. Bu durumu öğrenene kadar babası öldüğünde bile geçmişte ona dayatılanları yaşamaya devam eden Luther için bu yüzleşme ile her şey yerle bir oluyor ve 28 yaşında birinin en baştan kendini büyütmesi gereken bir durumda kalıyor.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-5.050000000000001pt 0pt 15.95pt 0pt"><span style="font-size:15pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Number 2</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:5.050000000000001pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Diego ise bir bıçak kullanma ve dövüş ustası. Diego’yu bir aileyi kurtarırken görüyoruz. Kekemelik problemi yaşayan Diego bu konuda hiçbir zaman babasının desteğini göremiyor. Destek görmek bir kenara babasının her başarısızlığındaki aşağılamalarından dolayı bu problemi tetikleniyor. Babası tarafından sürekli kahraman olması gerektiği öğretilen Diego, her ne kadar evden ayrılacak kadar dik başlı olmayı başarmış olsa da babasının onu görmediği, hatta haberi bile olmayan durumlarda dahi kahraman olmaya çalışıyor. Tüm hayatını kahraman olarak kendini babasına kanıtlamaya adamış durumda.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:0pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:15pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Number 3</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:0pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none"> </span></span></span></span></span></span><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none"><span style="white-space:pre"> </span></span></span></span></span></span></span><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Allison ise “Bir söylenti duydum” diye cümlesine başladığında karşısındaki kişiye istediği her şeyi yaptırabiliyor. Gücünü kullanmaya o kadar odaklanmış bir hayat geçirmiş ki sadece suçlulara karşı değil normal hayatında da hep gücünü kullanarak istediğini elde ediyor. Bir proje çocuk olarak nasıl başardığının değil neyi başardığının önemi vurgulanmış ve o da evden ayrıldıktan sonra bile bununla hala ilerlemiş. Tabii ki bunun bedelini onun için çok zor süreçler yaşayarak ödediğini görüyoruz.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-5.050000000000001pt 0pt 15.95pt 0pt"><span style="font-size:15pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Number 4</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:5.050000000000001pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Klaus ölülerle iletişime geçebiliyor, yani en azından başta sadece bu kadar sanıyoruz. Dizi ilerledikçe gücünün çok daha büyük etkileri olabildiğini görüyoruz. Gücünün ürkütücü bir yani da olan Klaus, küçükken ölülerden korktuğu için babası tarafından bir mezarlıkta yalnız başına günlerce durmakla cezalandırılıyor. Bu şekilde daha cesur birine dönüştürülmeye çalışılıyor. Tabii ki o küçük çocuğun korku süreçleri dikkate alınmıyor. Korkusu bu şekilde travmatikleştirilen Klaus ise madde etkisi altındayken gücünü kullanamadığı için ölülerle iletişime geçmemek adına madde kullanırken bir bağımlı oluyor ve hayatı bu şekilde yönleniyor. Buna ek olarak travma yaşatıldığı için gücünün en küçük boyutu olan ölülerle konuşmayı bile yaptığında mezarlıkta bırakıldığı anısına döndüğünden dolayı gücünün çok daha ileri boyutlarını keşfetmeye hiç cesaret edememiş.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-5.050000000000001pt 0pt 15.95pt 0pt"><span style="font-size:15pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Number 5</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:5.050000000000001pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Five, 13 yaşındayken yeterli seviyeye gelmemiş olmasına rağmen zamanda sıçrıyor ve tam 45 yıl boyunca gelecekte mahsur kalıyor. Five her ne kadar yeterli gücü olmadığını bilse de babaları tarafından onlara sürekli söylenen “Sizin özel güçleriniz var ve normal insanlar değilsiniz.” şeklindeki cümleler onun üzerinde gereğinden fazla bir özgüven oluşturuyor. Bu gerçekten kopuk algı ise normalde yapmaması gereken bir şeyi yapmasına ve gelecekte mahsur kalmasına temel oluşturuyor.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-5.050000000000001pt 0pt 15.95pt 0pt"><span style="font-size:15pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Number 6</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; background-color:#ffffff; padding:5.050000000000001pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Ben de babası Reginald Hargreeves’in zorbalığına maruz kalmış bir proje çocuğudur. Reginald, Ben’i sadece güçleriyle değerli bir araç olarak görmüş ve duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelmiştir. Küçük yaştan itibaren Ben, babasının ona yaklaşımından dolayı yalnızlık ve dışlanma duygusuyla büyür. Reginald, Ben’in gücünü kullanabilmesi için onu zorlamış, ancak Ben’in duygusal gelişimini ya da korkularını hiç dikkate almamıştır. Bu durum, Ben’i duygusal olarak ihmal edilmiş ve kendini değerli hissetmeyen bir birey yapar.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-5.050000000000001pt 0pt 15.95pt 0pt"><span style="font-size:15pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Number 7</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:5.050000000000001pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Vanya da babasından kaynaklı birçok olumsuz çocukluk deneyimine sahip. Dizinin başlarında, kardeşleri içinde hiç özel gücü olmayan tek kardeş olduğunu düşünüyoruz. Sıradan olduğu için sürekli babası tarafından ailenin dışında tutulan, kendisinden bahsedilmeyen ve gücü olmayışı sürekli yüzüne vurulan Vanya’nın aslında çok büyük bir gücü olduğunu sonradan öğreniyoruz. Sir Reginald Hargreeves, Vanya çok küçük yaşlarındayken onun gücü ile başa çıkamıyor. Bir sese odaklandığında ayı patlatacak kadar büyük bir enerji dalgası yayabilen Vanya’nın bu gücünü kendi kontrolünde tutamayacağını anlayan Reginald, antidepresan ile bu gücü baskılıyor. Daha sonra ise Allison’ın gücünü kullanarak Vanya’nın gücü olduğunu unutmasını sağlıyor. Bu şekilde sadece kendi kontrol edemiyor diye Vanya’ya yıllarca kendini gereksiz hissettiği ve sonrasında da bir anda ne yapacağını bilmediği gücü kontrol etmek zorunda kaldığı bir hayat bırakıyor.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:0pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Karakterlere baktığımızda onları bizden kılan özelliklerinin, onları yetiştiren sorunlu bir ebeveyn tarzı olduğunu rahatlıkla anlıyoruz. Kendi hayatlarını yaşayıp kendi kararlarını vermelerine izin verilmeyen bu yedi kardeşe kendi hatalarını yapma hakkı bile tanınmadığını görebiliyoruz. Sir Reginald Hargreeves, evlat edindiği çocukları büyütmüyor. Projesi, başarılı bir takım kurmak olan bir takım kaptanı olarak planına sadık kalıyor ve proje doğru ilerlediği sürece onun için hiçbir sorun olmadığı fark ediliyor. Sonunda da her ne kadar süper kahraman olsalar bile The Umbrella Academy, hatalı ebeveyn tutumunun onarılması güç yaralar açtığı çocuklar olarak hayatlarına devam ediyorlar. Tıpkı bizim hayatlarımızda yaşamlarına tanık olduğumuz belki de ta kendisi olduğumuz tüm "proje çocuklar" gibi.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; background-color:#ffffff; padding:-11.05pt 0pt 9.95pt 0pt"><span style="font-size:23.5pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Süper Kahraman Olmayan Proje Çocuklar </span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:11.05pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Doğdukları andan itibaren ne yapacakları, ne olacakları, nasıl yürüyüp nasıl konuşacakları belli olan proje çocuklara seçme şansı tanınmıyor. Aile kendi doğrularına ve “kendilerinin nasıl bir çocuğa sahip olmak istediğine” o kadar sıkı sıkıya bağlanıyor ki çocuk bu durumda, şekil almayı bekleyen bir oyun hamuruna dönüşüyor. Tıpkı bu dizideki gibi; yerine karar verildiği için karar verme yetisi gelişmeyen, kendini kanıtlamak için sürekli “aile tarafından onaylanacak doğru davranışlar” sergilemeye çalışan, ailenin her dediğini yaptığı için kendisinin kusursuz olduğuna inandırılan, duyguları önemsenmeyen ve başaramadığında aşağılanıp yok sayılan çocuklar yetişiyor. Hatta belki de ailesinin baş etmekte zorlandığı için baskıladığı birçok güzel ve özel yönü olan çocuklar dolaşıyor aramızda.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; text-indent:36pt; text-align:justify; background-color:#ffffff; padding:0pt 0pt 21pt 0pt"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:Verdana,sans-serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Bu çocukların hepsi anne ve babanın yazdığı projenin çıktıları olarak devam ediyorlar hayatlarına. Kendileri olamıyorlar. Aile ile konuşulduğunda onlara göre; geleceği parlak, özenle yetiştirilmiş bir evlada sahip olduklarını söylemeleri fazlasıyla muhtemel. Çocuğun benlik değerine ne kadar saygı duyulduğu konusuna gelirsek; o konu bu tarz bir ailede fazla iç açıcı olmayabilir. Bu çocuklar, belki bir Şemsiye Akademisi’ne dahil olmasalar da ailelerinin onları “korumak ve doğru yetiştirmek” için üzerlerine tuttuğu ve sadece onların ışığını kapatmaya yarayan o şemsiyelerin altında sıkışıp kaldıkları kesin.</span></span></span></span></span></span></p> <br />  

Devamını Oku

Obezite ve Psikolojik Boyutu

  <p style="line-height:1.295; text-indent:35.4pt; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Obezite, günümüz dünyasında çok yaygın olan bir kilo problemidir. Genellikle sebepleri açısından da tedavisi açısından da genetik ve fizyolojik faktörleriyle ele alınan obezitenin psikolojik boyutu görmezden gelinmektedir fakat psikolojik desteğin dahil olmadığı bir obezite tedavi programının başarılı olması beklenmemektedir. Bu nedenle obeziteye sebep olan faktörler içerisinde ve obezitenin tedavi edilmesi sürecinde psikolojik etmenlerin öneminin kavranması gerekmektedir.</span></span></span></span></span></span></p> <h1 style="line-height: 1.295; text-align: justify; margin-bottom: 11px;"><u><strong><big><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Obezite nedir?</span></span></span></span></span></span></big></strong></u></h1> <p style="line-height:1.295; text-indent:35.4pt; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Obezite, tüm dünyada hızla yaygınlaşan çok faktörlü bir kilo problemidir. Dünya Sağlık Örgütü, obeziteyi dünya çapında bir salgın olarak tanımlamaktadır. Obezite, kilo ve boy ile hesaplanan vücut kitle indeksinin belirli bir sınırın üzerine çıkmasıdır. Aynı zamanda vücuttaki yağ kütlesinin yağsız kütleye kıyasla aşırı fazla olmasıdır. Normal şartlarda yetişkin erkeklerde vücuttaki yağ oranı %15 ile %18 arasındadır; yetişkin kadınlarda ise bu oran %20 ve %25 aralığında değişmektedir. Vücuttaki yağ oranının yetişkin bireyler ele alındığında; erkeklerde %25, kadınlarda %30’un üzerine çıkması obezite riski olduğu için detaylı incelemeye alınma sebebidir. Henüz gelişim aşamasında olan çocuk ve ergenlere obezite tanısı konulması için daha detaylı ve hastaya özel bir inceleme yapılması gerekir. Kişinin yetişkin yani gelişimini tamamlamış veya gelişim aşamasında olması fark etmeksizin; obezite tanısı konulması için tanıyı koyan kişiler bu alanda yetkinlik kazanmış uzmanlar olmalıdır.</span></span></span></span></span></span></p>   <h1 style="line-height: 1.295; text-align: justify; margin-bottom: 11px;"><u><strong><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Obezitenin Sebeplerinin Psikolojik Boyutu</span></span></span></span></span></span></strong></u></h1> <p style="line-height:1.295; text-indent:35.4pt; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Kişinin kendi bedenine karşı olan tutumu beden algısı olarak adlandırılır. Bazı toplumlarda bireylerin bedenlerinin “olması gerektiği” şekli çok net sınırlarla çizilmiş ve bu dayatılmıştır. Toplum tarafından çizilen sınırlar genellikle kişiye fazla kilonun çekici olmadığını söyler. Bu sebeple kişiler yaşadıkları kilo artışı problemlerinde, “olması gereken bedene” çok uzak oldukları düşüncesiyle kilo verme konusunda umutsuzluğa kapılır ve devamında da gereğinden fazla besin tüketimine devam ederler. Bu durum kişilerin obezite sorunu yaşamasına sebep olur. Çünkü kişi umutsuzluğa kapıldıkça kilo alır ve kilo aldıkça daha çok umutsuzluğa kapılır. Bunun yanında görünüşe aşırı önem veren bir ailede yetişmek de kişiyi obeziteye sürükleyen sebepler arasındadır. Ailelerin bedene yönelik aşırı katı tutumu da toplumdaki ideal beden algısı ile benzer bir sürece sebep olup obezitenin psikolojik öncülleri içerisinde yerini alır. Olumsuz beden algısına aynı zamanda özellikle ergenlik döneminde yaşanan dalga geçilme, beden eğitimi derslerinde zorlanma ve benzeri durumlar da sebep olur. Olumsuz beden algısı yaşayan kişi daha çok kendini toplumdan soyutlar. Toplumdan soyutlandıkça ve kendi ile kalıp, kendi bedenine dair olumsuz düşüncelerini pekiştirdikçe sahip olduğu karamsar ruh hali de kişiyi yemek yemeye itebilir. Sosyal kaçınma yaşayan kişi olumsuz duygu durumları, stres, kaygı, anksiyete ve depresyon gibi durumları da beraberinde yaşayabilir. Sosyal kaçınma yaşasın veya yaşamasın birey yaşadığı çeşitli sıkıntılara karşı baş etme yöntemi olarak yemek yemeyi seçebilir. Zevk veya kendini iyi hissetme adına yeme davranışı da zamanla bir yeme bağımlılığı problemine dönüşüp kişide obezite sorunu görülmesine sebep olabilir. Diğer bağımlılıklar gibi ciddi bir problem olan yeme bağımlılığı asla hafife alınmamalı ve zevk için yemek yeme davranışı zamanla yeme bağımlılığına dönüşen kişilere karşı asla yargılayıcı yaklaşılmamalıdır. Bu konuda kişilere yargılayıcı yaklaşıp onları iradesiz olmakla suçlamak çok hatalı bir yaklaşım olur. Bu yaklaşım obezite problemi yaşayan kişiye kendini güçsüz hissettirip yeme bağımlılığını tetiklemek ve obezite seviyesini arttırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Ayrıca yemek yemek beyindeki ödül mekanizmasını tetiklediği için kişiler kendilerini ödüllendirmek için de sürekli bu yolu seçebilirler. Başka bir olumlu pekiştireç alamayan kişilerde kendini ödüllendirme ihtiyacı ve bunun için araç olarak yemeği kullanma; bunun sonucunda da yeme bağımlılığı ve obezite çok sık görülür.</span></span></span></span></span></span></p> <h1 style="line-height: 1.295; text-align: justify; margin-bottom: 11px;"><u><big><strong><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Obezite Tedavisinin Psikolojik Boyutu</span></span></span></span></span></span></strong></big></u></h1> <p style="line-height:1.295; text-indent:35.4pt; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Obezite tedavisi genellikle beslenme ve spor odaklı ilerletilen bir tedavi programı şeklinde bilinir fakat psikolojik boyutu da plana eklenmemiş bir obezite tedavisinin tam bir başarı sağlaması çok yüksek bir olasılık değildir. Psikolojik süreci bulunmayan bir obezite tedavisi, başarılı olsa bile geriye olumsuz dönüş yaşanma ihtimali çok fazladır. Obezite sorununu çözmek isteyen kişilerde ilk önce kişinin beden algısındaki olumsuzlukları değiştirmek önemlidir. Obezite problemi ile baş etmeye çalışan kişi ilk etapta bedeninin kontrolünü kendi eline almalı bunun için de bedenini sahiplenmelidir. Bilişsel davranışçı terapi yönteminin etkin olarak kullanıldığı obezite tedavisinde, ruh sağlığı uzmanının bir diğer rolü de kişinin yeme bağımlılığı ile ilgili terapi süreci düzenlemektir. Yeme bağımlılığı bulunan kişinin stresli olduğu veya bunun benzeri olumsuz duygulanım yaşadığı durumlarda rahatlama aracı olarak ya da farklı durumlarda ödül aracı olarak yemeği kullanması ile ilgili çalışmak da sürecin bir parçası olmalıdır. Kişinin ödül veya rahatlama aracı olarak seçtiği eylemlerin, yemek yeme eylemi yerine onun hayatına artı değer katabilecek eylemlerle yer değiştirmesi süreç açısından çok büyük bir adım olacaktır. Obezite sorunu yaşayan kişinin çevresinden duyduğu veyahut da toplum normları ile içselleştirdiği, kalıp beden algılarından sıyrılması da ancak psikolojik destekle sağlıklı bir şekilde olabileceği gibi sürecin hem başarılı olması hem de sonrasında olumsuz bir geri dönüş yaşanmaması için önemlidir. Aynı zamanda süreç yürütülürken kişinin hayatını sadece kilo verme ve tartıda gördüğü değer üzerine kurmasını engellemek için denge sağlanmalıdır. Sadece kilo odaklı bir hedef belirleme ve hedefe yönelik ilerleme haricinde de farklı yan hedefler de gündeme alınmalı böylece kişinin kiloyu takıntı haline getirmesi önlenmelidir. Aynı zamanda obezite tedavisine başlamadan önce toplumdan bir uzaklaşma yaşayan ve kendini izole eden obez bireylerin, kilo verme süreci tamamlanmamış olsa bile yeniden toplum içerisinde yer almaları üzerine de çalışmak da tedavi programında psikolojik boyutunun görevlerindendir. Psikolojik boyutu da sağlıklı bir şekilde ilerlemiş obezite tedavilerinin, psikolojik boyutu hiçe sayılmış obezite tedavilerine kıyasla çok daha fazla başarılı olduğu ve günümüzde çok daha sık tercih edilmeye başlandığı bilinmektedir.</span></span></span></span></span></span></p> <br />  

Devamını Oku

Robbers Cave Deneyi ve Gerçekçi Çatışma Teorisi

  <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Muzaffer Şerif, sosyal psikolojinin öncülerinden olan ve sosyal psikoloji alanının gelişmesine çok fazla katkı sağlamış bir bilim insanıdır. 1954 yılında sosyal psikoloji alanına çok büyük bir katkı daha yaparak Carolyn Wood Şerif ile birlikte Robbers Cave deneyini gerçekleştirmiştir. Muzaffer Şerif ve Carolyn Wood Şerif, bu deney ile gerçekçi çatışma teorisini test etmiştir. Deney sayesinde elde edilen veriler; günümüzde bile kullanılan grup ve gruplar arası süreçler ile ilgili teorilere öncü olmuştur.</span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Gerçekçi Çatışma Teorisi nedir?</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Elimizde sınırlı kaynaklar olduğunda bu kaynakları “bizden olana” sunma ve onunla paylaşma eğilimindeyizdir. Bunun yanında bize de zararı olan bir sorunun çözümü söz konusuysa; rakip gördüğümüz kişi ve gruplarla işbirliği yapmaktan da çekinmeyiz. Yıllar boyunca sosyal psikologların üzerinde çok düşündüğü, deneyler tasarladığı ve çeşitli şekillerde kendi fikirlerini oluşturduğu bir konu olan Gerçekçi Çatışma Teorisi ile bunu açıklar. Teoriye göre, sınırlı bir kaynak ve çelişen hedefler varsa gruplar arası düşmanlık oluşması çok olağandır. Gruplar arası gelişen bu düşmanlık; dış gruba karşı önyargılı ve ayrımcı bir tutum geliştirilmesine de sebep olur. Para, siyasi güç, korunma ve statü gibi gerçek olan veya algılanan tehditler kişilerin bu düşmanlığı ve rekabeti geliştirmesi için belirleyici olabilir. Bir taraf kazandığında diğer tarafın kaybettiği; diğer bir deyişle bir tarafın kaynak elde etmede kazandığı artıların diğer tarafa eksi olarak etki ettiği durumlardaki kaynaklara sıfır toplamlı kaynak adı verilir. Bu tip kaynakların paylaşılması durumlarında kişiler agresif tavırlar takınabilir. Çatışma ve rekabetin şiddeti ile uzunluğu kaynağa atfedilen değerle doğru orantılıdır. Pozitif bir iletişim ve birleştirici bir tavır; grupların ortak kazanç sağlayacağı bir kaynak üzerinde çalışmaları gerektiği durumlarda ortaya çıkabilir.</span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:12pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Robbers Cave Deneyi</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Araştırmacılar, bir alan deneyine katıldığını bilmeyen ve kendilerini klasik bir yaz kampına gidiyor sanan çocuklar ile bu deneyi yürütmüşlerdir. Çocuklar 11-12 yaş grubundan beyaz, protestan, orta sınıf gelir düzeyine sahip ve Amerikalı erkek çocuklardan seçilmiştir. Çocuklar seçilirken geçmişlerinde herhangi bir suç niteliğinde olan olumsuz davranış bulunmamasına da dikkat edilmiştir. Araştırmacılar, seçilen 22 çocuk için kendi hipotezlerini test etmelerini sağlayacak faaliyetler, krizler ve durumlar tasarlamışlardır. Deneyde özellikle yaz kampı seçilmesinin sebebi ise 1950’lerde Amerika’da yaz kamplarının çok popüler olması ve bu sayede kolay bir şekilde katılımcı bulunabileceğiydi. Aynı zamanda kamp ortamının Gerçekçi Çatışma Teorisi’ni test etmek için çok uygun bir ortam sağlaması da deneyin yaz kampı olarak tasarlanmasının sebeplerindendi. </span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Birinci Aşama</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Çocuklar rastgele iki farklı gruba ayrıldılar. İki farklı grup da birbirlerinden habersizdi. Gruplar birbirlerinden uzak bölgelerde kamp yaptılar. Bu süreçte grup aidiyetinin oluşması adına birbirinden uzak kamp yapan gruplar kendi içlerinde çeşitli etkinlikler yaptılar. Bu etkinliklerin içerisinde spor faaliyetleri, eğlence faaliyetleri ve öğretici kamp aktiviteleri gibi çeşitli aktiviteler vardı. Muzaffer Şerif’in bunu yapmak istemesinin sebebi kişiler arası oluşan bireysel bağların, grupların kendi içlerindeki bağın önüne geçmesini engellemekti. Bu engellenemezse gruplar arası çatışma, bireysel bağlar tarafından sekteye uğrayabilirdi. Her iki gruptan da ayrı ayrı kendilerine birer isim seçmeleri istendi. Gruplardan biri “Kartallar”, diğeri ise “Çıngıraklı Yılanlar” ismini seçti. Grupların birlikte geçirdikleri süre içerisinde grup aidiyetinin oluştuğu ve hatta birkaç gün içerisinde hiyerarşik sistem ve rollerin dahi belirlendiği gözlemlendi. Bu rol dağılımı ve herkesin rollerinin gerektirdiği şekilde davranmayı sürdürmesi de grupların artık benimsendiğine emin olmak için önemli birer kanıttı.</span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">İkinci Aşama</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">İkinci haftada gruplar kendilerinden başka birer grubun daha olduğunu öğrendiler. İlk andan itibaren gruplar birbirlerine karşı saldırgan ve kendi gruplarına karşı korumacı bir tavır sergilediler. İki grup da birbirini tanımak ve kaynaşmak gibi bir gaye taşımıyordu. Aksine aralarındaki sınırlar çok net fark ediliyordu. Çocuklar kamp yöneticileri olarak tanıdıkları araştırmacılardan rekabete dayalı etkinlikler düzenlemelerini istediler. Etkinlik düzenlendi ve Çıngıraklı Yılanlar kazandı. Kazanan tarafa bir ödül de verildi. O zamandan sonra çocuklar düşmanca bir tavır takındılar. Gruplar birbirlerine karşı açık ve net agresif tavırlar sergilemeye başladılar. Her iki taraf da aynı yerde yemek yemeyi reddetti. Araştırmacılar çocukların takınabileceği agresif tavırdan ve grupların birbirlerine zarar vermelerinden korktukları için bu aşamayı planlanan süreden daha kısa sürede bitirdiler. Çocukların iç gruba ve dış gruba takındıkları tavırlar arasındaki ilişki de aidiyet hissinin, dış gruplara karşı oluşan önyargı ile ciddi biçimde bağlantılı olduğunu kanıtladı. Bu aşamada araştırmacılar grup içi aidiyet ve dış gruba karşı düşmanlık oluşturmanın ne kadar kolay olduğunu da gözlemlemiş oldular.</span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Üçüncü Aşama</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Bu aşamada araştırmacılar kaynağın sıfır kaynaklı olmadığı ve ortak bir hedefin olduğu durumlarda çocukların takınacakları tavırları gözlemlemek istediler. Bu sebeple su deposunda bir sorun yarattılar. Sorunu çözmek için iki grubun birlikte çalışması gerekiyordu. Başta ayrı gruplar olarak sorunu çözmeye çalışsalar da başarılı olamadılar. Sonrasında iki grup da su deposunu tamir etmek için birlikte çalıştı. Daha sonra araştırmacılar çocuklara film izleyebileceklerini fakat bunun için belirli bir miktar para ödemeleri gerektiğini söylediler. Her iki grubun da bunun için yeterli parası olmadığı biliniyordu. Film izlemek için iki grup paralarını birleştirmeliydi ve bunu yaptılar. Bu şekilde iki grup filmi birlikte izledi. Ortak hedefler için birlikte çabalayan grupların birbirlerine karşı olan önyargıları kırılmış hatta aralarında arkadaşlık gelişmeye başlamıştı. Hatta iki grup da evlerine dönerken aynı otobüsle dönmek istediler. İkinci aşamada gerçekleşen rekabet içeren oyunda kazandıkları para ödülü ile Çıngıraklı Yılanlar ekibi hem kendi gruplarına hem de diğer gruba içecek aldılar. </span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Araştırma Sonucu</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Araştırmacılar elde ettikleri veriler sonucunda Gerçekçi Çatışma Teorisi’ni oluşturdular. İç grup aidiyeti ve dış gruba karşı olan önyargının paralelliğinin yanında kaynaklar için olan çatışmanın boyutlarının çok ileri seviyelere gidebileceğini de birebir gözlemlediler. Ek olarak, aralarında rekabet olan ve birbirlerine karşı olumsuz tutum geliştirmiş grupların arasındaki çatışmaları çözmek için en iyi yolun ortak bir hedef ve ortak bir sorun için birlikte çalışmalarını sağlamak olduğu da görüldü. Araştırma sonucunda oluşturulan bu teori grup süreçlerini en iyi açıklayan teorilerden biri olarak sosyal psikolojide yerini korumakta.</span></span></span></span></span></span></p> <br /> <br />  

Devamını Oku

Sosyal Medya: Ürünü İnsan Olan Pazar

<blockquote> <p><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">“Bir ürüne para ödemiyorsanız, ürün sizsinizdir.”</span></span></span></span></span></span></p> </blockquote> <p style="line-height:1.295; text-align:justify; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none"><br /> Hepimiz, her gün sosyal medya ve zararları ile ilgili birçok içeriğe maruz kalıyoruz. Radyasyon, zararlı içerikler, fiziksel yan etkiler, sosyal kıyas ve daha birçok yönünden sürekli bahsediyoruz. Bunca olumsuz yanını bilmemize rağmen; bilgi kaynağı olarak kullanılabilmesi, haberleşme ağı olması, sesimizi duyurma konusunda bize yardımcı olması gibi birçok olumlu yanı da vazgeçemememize sebep oluyor. Her bir sosyal medya uygulaması, artık telefonlarımızdan çıkıp evlerimizin birer ferdi olmuş olan bedensiz birer varlık. Sosyal medyayı o kadar çok kullanıyoruz ki… Yoksa kullanılıyor muyuz? </span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">İşin aslını ne kadar biliyoruz?</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Netflix, bir süre önce sosyal medyayı konu alan “Sosyal İkilem” belgeselini izleyicilerin beğenisine sundu. Röportaj şeklinde ilerleyen ve ara ara hikayeleştirilmiş temsili bir aile ile canlı tutulan belgesel hepimizin kafasında, klasik kapılardan başka birer kapı açmayı hedefliyor. Bence bu hedefine fazlaca ulaşıyor. Belgeselde; Google, Facebook, Twitter, Instagram, Pinterest gibi çok yaygın olarak kullanılan sosyal medya alanlarının şirketlerinde önceden çalışmış kişiler yer alıyor. Bu kişileri belgesel açısından özel kılan bir nokta ise Facebook beğen butonunun tasarımcısı olmak gibi, şirketlerde önemli rollerde yer almış ve işleyişi çok içten bilen kişiler olmaları. Kişiler böyle olunca; haliyle röportaj da bize sürekli şimdiye kadar işin ne kadar azını bildiğimizi sürekli hatırlatıyor.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Verilerimizin kaydedildiğini bilsek de birçoğumuzun bunu büyük ve önemli, siyasi görüşümüz gibi konularda olduğunu düşündüğüne eminim. Fakat belgesel bir fotoğrafa kaç saniye baktığımız gibi küçük detayların bile bu şirketler için ne denli önemli olduğunu bize gösteriyor. Bizi bir saniye daha sosyal medyada vakit geçirmeye ikna etmenin, bu pazardaki değerinin ne kadar çok olduğunu öğrenmek açıkçası beni çok uzun süre düşündürdü. Bildirimlerin adeta bir mıknatıs gibi bizi çekmek için özellikle tasarlanmış olması, artık hayatımızın normali olan ve asla sorgulamadığımız bu minik titreşimlerin nasıl da sinsi birer plan oldukları gerçeğini açıkça sergiledi. Örneğin neden bir fotoğrafa etiketlendiğimizin bildirimi geldiğinde, fotoğrafı bildirimden göremiyoruz? Neden o fotoğrafı görmek için uygulamaya girmek zorundayız? Çıkışı çok zor olan o kapıdan bizi bir kere sokmak için yapılan bu minik oyunlardan daha kaç tane var? </span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Bu sektörün tükettiği sadece kullanıcılar mı?</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Belgeseli izlerken, röportaj yapılan kişilerin bu sektörde önceden çalışan yani silikon vadisinde bulunmuş olan kişiler olduğundan bahsetmiştim. Belgeselde değinildiği kadarıyla, bu kişilerin “eski” olmasının sebebi daha iyi bir iş bulmaları veya ailelerine daha çok vakit ayırmak istemeleri değil. Ortada tek sebep var; sektörün bizim yaşamımıza olan müdahaleleri. Belgeselde bahsedildiği kadarıyla bu kişiler; sosyal medya uygulamalarının, insanları ve zamanlarını nasıl sömürdüğüne bu denli yakından tanık oldukça sürecin vicdanlarında oluşturduğu rahatsızlığa daha fazla dayanamamışlar. Bunda, kendi kurdukları sistemde kendilerinin de “kullanıcı” olmalarının da çok büyük etkisi var. Kendilerinin kurduğu tuzağa düşmüş, daha da kötüsü sevdiği insanların da düşeceği tuzağı kurmuş olmanın yarattığı yük de bu kişiler için çok zorlayıcı olmuş. Hatta röportaj yapılan kişilerden biri kendinin Reddit bağımlılığını yenmek için bir yazılım geliştirdiğinden bahsediyor. Kısacası sosyal medya sadece teknolojik aletlerin diğer ucundaki bizleri değil sistemin yaratıcılarını da tüketiyor.</span></span></span></span></span></span></p> <br /> <br /> <br />   <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Sosyal medya bizi nereye koyuyor?</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Belgesel çok fazla vurucu noktaya sahip olmasına rağmen izlerken beni en çok etkileyen noktası ise içinde geçen bir cümle oldu. “Bir ürüne para ödemiyorsanız, ürün sizsinizdir.” Belki birçok kişi tarafından biliniyor olan bu sözle ben ilk defa karşılaştım. Açıkçası bu bir aydınlanma yaşamama sebep oldu. Asla para ödemediğimiz ve sürekli biz kullanmayı bırakmayalım diye yeniliklerle bizi bağlı tutmaya çalışan bu medya ağı, biz ürünlerini kaybetmek istemiyordu aslında. İçinde bulunduğumuz dünya düzeninde birçok şeyin çıkar ilişkisi üzerine kurulu olduğunu hesaba katarsak bunca büyük şirketlerin ve tüm bu sistemin sadece bize eğlence sağlamak için olmadığı aşikardı. Fakat bunu, bu netlikte duymak ve biz sosyal medya kullanıcılarına nasıl bakıldığının doğrudan bir etiketle tanımlanması, uykumdan uyanmama sebep oldu diyebilirim. Sosyal medya sistemindeki yerlerimizin bu kadar net olması bir yandan da günümüz dünyasında insanın ve insana ait olguların para karşısındaki değersizliğini de hatırlattı. Reklam alacakları şirket ve benzeri oluşumlara bizi en çok satabilen, bizi en çok bağımlı yapan olacaktı. Bizim edilgen oluşumuz devam ettikçe onlar para kazanacaktı ve para kazanmak için bizi daha da edilgen yapacaklardı. Bu döngüyü kırabilecek tek şey ise bizim tek bir uykudan uyanmakla yetinmeyip, sosyal medyanın bize büyülü düşler gördürdüğü tüm uykulardan uyanıp çarkların içinden çıkmakla olacaktı. </span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:700"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Görmediğimiz bir ikilem daha var mı?</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Sosyal medyaya dair belgeselde anlatılanlardan genel hatlarıyla bahsettiğime göre belgeselin isminin hakkını veren en büyük ikileminden söz etmenin de vaktinin geldiğini düşünüyorum. Belgeselde birçok sosyal medya uygulaması ve onlara dair konudan bahsediliyor. Bunun yanında belgeselin yayınlandığı Netflix’in adı bir kere bile geçmiyor. Tabii ki kendi yapım ve yayın süreçlerini üstlendiği belgeselde, Netflix’in kendini ciddi bir biçimde eleştirmesini beklemiyordum. Yani en azından gerçekçi olarak baktığımda beklemiyordum. Yine de bir izleyici olarak böyle bir konuyu bu denli ciddi bir biçimde ele alan bir belgeselde, özeleştiri de yapılmış olması fazlasıyla hoşuma giderdi.</span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Netflix, ona para ödeyerek üye olmamız ile kendini diğer sosyal medya platformlarından ayırıyor gibi duruyor. Neticesinde bir şeye para ödediğimizde ürün olmuyoruz gibi duruyor. Fakat bu platformu kullanabilmek için para ödüyor olmamız, onun diğer platformların kullandığı bizi edilgen kılan yöntemleri kullanmadığı anlamına gelir mi? Hiç sanmıyorum. Netflix'in Ceo'sunun; Netflix diğer platfomlarla değil, insanların boş zamanlarında yaptığı herhangi bir şeyle rakip minvalindeki söylemleri de bizi hiç de etken varlıklar olarak görmediğinin kanıtı niteliğinde diyebiliriz. </span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Netflix, önerdiği film ve dizilerin türü, oyuncuları, yönetmenleri gibi birçok özelliğini dikkate alarak bize bireysel algoritmalar oluşturan ve buna göre öneriler yapan bir platform. Hatta önerdiği film veya dizinin kapak fotoğrafını bile bu algoritmaya göre belirliyor. Bizi ve zamanımızı manipülatif bir şekilde sömürmek için hizmet sağladığı alana dair bütün veri toplama ve topladığı verileri aktif olarak işleme yöntemlerini kullanıyor. Aslında bu belgeseli yaparken ve yayına koyarken de aynı bu şekilde her zaman yaptığı gibi diğer sosyal medya uygulamalarının da kullandığı taktiklerin hepsini birebir kullanıyor. </span></span></span></span></span></span></p> <p style="line-height:1.2; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#000000"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Günümüz dünyasından insanlar “bir olayın iç yüzünü öğrenip tüm sırrı çözme” hevesine çok fazla sahipler. Hele ki bu durumlar sürekli gündemimizde ve hayatımızın içinde olan ve herkesin fikir sahibi olduğu durumlarsa, en ilginç bilgiye sahip olanın kazanacağı bir yarış içindeler adeta. Özellikle Covid-19 salgını gibi herkesin sonsuz teori üretebileceği bir konu hayatımızın tam merkezindeyken de insanların bu yarışa katılma oranı fazlasıyla arttı. Netflix de pandemi döneminde evlerinde fazlasıyla kalan ve ekran karşısında çokça vakit geçiren insanlara; normalden daha fazla haşır neşir oldukları bir alanla ilgili “tüm sırrın çözüldüğü” bir yapım sunuyor. Yani yine Netflix hepimizin evlerine, günün içerisine, önerilenler ve izlenecekler listesine girmiş oluyor.</span></span></span></span></span></span></p>   <p style="line-height:1.295; margin-bottom:11px"><span style="font-size:11pt; font-variant:normal; white-space:pre-wrap"><span style="font-family:'Times New Roman',serif"><span style="color:#1e1e1e"><span style="background-color:#ffffff"><span style="font-weight:400"><span style="font-style:normal"><span style="text-decoration:none">Her ne kadar bizi yine “ürün” yapan olmasa da bizi bir "ürün" kadar edilgen kılan bir platform üzerinden, bize “ürün” olduğumuzu söylese de izlemesi benim açımdan keyifli olan bir belgeseldi. Yarattığı bu ikilemle isminin de hakkını veren belgesel sosyal medyaya dair biraz daha düşünmemizi sağlaması açısından da hoştu. Her ne kadar bu yazım da yine ve yeniden okuyanların birçoğuna sosyal medya üzerinden ulaşacak olsa da; umarım bu sistemin kullanılan değil de kullanan tarafında olarak yer alırız.</span></span></span></span></span></span></span></p> <br />